VAKİTSİZ GİDER VAKİTLİ GİDER

Yaren Çiçek
İlkyaz x Satır İkinci Sayı, Kalemdaş

16 Temmuz 2025

    Otuz yıllık evliliklerinin ilk kavgasıydı. İlk kez yaşadıkları bu deneyimin aynı zamanda son olmasını diliyorlardı. Sabahtan beri aralıksız, bir haftadır aralıkla sürdürdükleri kavgada ilk yorulanın Eren Bey olmasıyla bugünün de molası verilmişti. O, salondaki hâki renkli kanepede uyuklarken Sevim Hanım ise mutfakta, tıkanan lavaboyu açmak için uğraşıyordu. Elleri çalışırken dili de çalışıyor, Eren Bey'in çoğu mezarda olan yedi sülalesini tatlı tatlı anıyordu.

    Eren Bey, Sevim Hanım’ın bir anlığına sesini ayarlayamaması sonucu oldukça sesli çıkan cümleleriyle irkildi. Gözlerini açtığında onu karşılayan, yan kanepedeki Pamuk oldu. Pamuk, adından da tahmin edileceği üzere bembeyaz tüylü bir sokak kedisiydi. Bir haftadır yaşanan tatsız olaylar onun da asabını bozmuştu. Şu an asık suratıyla babasına bakıyordu.

    Bakışmayı bölen, mutfakta kopan gürültü oldu. Eren Bey, eşinin yanına telaşla koştu. Tencereler devrilmişti, Sevim Hanım iyiydi. Eren Bey yardım etmek için davrandıysa da Sevim Hanım istemediğini belli etti. Sevim Hanım, kavgada "kendi haline bırakılması gereken" eşiğindeydi. Eren Bey bunu bildiğinden ısrarcı olmadı.

    Su içmek için buzdolabını açtı ve üzerinde "5" yazan bir pasta gördü. Mutfaktan su içmeden ayrıldı ve artık bu durumu sonlandırmanın vakti geldi, diye düşündü. Pamuk’un yaş gününde küs kalmamalıydılar. Mecbur barışacaklardı yoksa düzen bozulacaktı.

    Aklına koyduğu şeyleri düzeni bozulmayacaksa yapan birisiydi, Eren Bey. Düzen, bu dünyadaki en güzel nimetti ona göre. Örneğin, bankadaki müdürü ona ne yapacağını söylemese ne olurdu? Allah korusun, ya bir gün müdürü işe gelmese, müdür yardımcısı da şubede olmasa ve kendi karar almak zorunda kalsaydı ne yapardı? Allah yazdıysa bozsun.

    Düzenini özel hayatında da sürdürürdü Eren Bey. Son zamanlarda düzenini bozan tek şey de kendi arzusuydu. Bir tablo satın almak istiyordu. Ancak Sevim Hanım’a göre yaşlılık halleri ve zor günler için yaşamları boyunca biriktirdikleri paranın büyük bir kısmını bir tablo için harcamak doğru değildi. Biriktirdikleri para sadece Eren Bey’in değildi, o parada Sevim Hanım’ın da hakkı vardı. Sevim Hanım öğretmen maaşından, Eren Bey veznedar maaşından artırdıklarıyla o parayı biriktirmişlerdi. Birbirleri için. Misal, Allah korusun, Eren Bey amansız bir hastalığa yakalansaydı Sevim Hanım hiç düşünmeden parayı harcayacaktı. Şimdiyse Eren Bey’den adeta parasını saklıyordu. Onun çok istediği bir şeyi istemiyordu.

    Pamuk’a bile yapılmıyordu bu. Eren Bey’i üzen diğer bir şey ise onu öldürecek muhtemel hastalığa saygı gösterilmesi fakat sanat zevkine saygı gösterilmemesi olmuştu. Bu, onun için kabul edilemez bir hakaretti. Çünkü o, zevkli bir adamdı ve bunu herkes bilirdi. Sevim Hanım ise kavga sırasında Eren Bey’in sanat zevkini paylamayı da ihmal etmemişti. Otuz yıldır sineye çektikleri her şeyi bir bir haykırmışlardı birbirlerinin yüzlerine. Kavga çıkmasın diye yıllar boyu sustukları şeyler hiç unutulmamış, birer kambur gibi sürekli taşınmıştı. Şimdi, ikisinin de omuzlarında başka bir ağırlık daha vardı: Vaktinde söylenmeyen sözlerin vakitsizliği. Çünkü her söz vaktinde değerliydi ve vakitleri dışında söylenen sözler ilişkileri mahvederdi. Otuz yıldır, vaktinde konuşamamanın acısını yaşayan Sevim Hanım ve Eren Bey’in sütliman evliliği, biriken vakitsizler sağ olsun hemen dalgalanmıştı. Tablo, bardağı taşıran son damla görevini üstlenmişti.

    Sevim Hanım, tıkanan mutfak lavabosunu Eren Bey’in yedi sülalesine sövüp sayarak açamayacağını anlayınca telefonuna uzandı. Eren Bey, sesi ta ona kadar ulaşan Tesisatçı Hüseyin’in sesiyle bir kez daha irkildi:

    "Tamam yenge, beş dakkaya geliyom."

    Sevim Hanım, salona giderken susuzluğa daha fazla dayanamayıp mutfağın yolunu tutan Eren Bey'le karşılaştı. Bu sefer, içinden bambaşka bir şey geçirdi. Kocası andropoza girmiş olabilir miydi? Yok yok, olacak şey değildi. Ama bu tablo işinde niye bu kadar ısrarcı olmuştu? Tablolardan hep hoşlanırdı ama bankada işe girince tüm zevklerinin üzerine bir sünger çekmişti. Sevim Hanım’ın da vazgeçtikleri vardı, şimdi oturup bunları mı konuşacaklardı? Gün gibi ortada olan şeylerdi bunlar, hiçbiri yeni meseleler değildi. Ama neden kavga etmişlerdi?

    Sevim Hanım, aradığı cevabın erkek fizyolojisinde olmadığına karar verdi. Ardından "Keşke konuşsa." dedi ve eşiyle aynı sebepten kaygılandı. "Konuşsa da senin doğum gününde küs kalmasak."

    Sevim Hanım bunları düşünürken Eren Bey’in telefonu çaldı. Sevim Hanım ve Pamuk, bu konuşmayı kanepeden dinlediler. Eren Bey heyecanla açtığı telefonu sakin bir sesle "Pekâlâ." diyerek kapattı. Doğum günü partisinin heyecanından mı yoksa telefonun ucundaki havadisi hissettiğinden mi bilinmez ama Pamuk’un yüzüne eski neşesi gelmişti.

    Mutfağa giden Sevim Hanım, küslüğü bozan taraf olmanın verdiği gururla sordu: 

    "Ne olmuş?"

    Tıkanan gideri hayata döndürmeye çalışan Eren Bey cevapladı: 

    "Satmışlar."

    Eren Bey kavgaları boyunca bir an önce karar vermeleri gerektiğini, diğer alıcının çok istekli olduğunu söylemişti. Ancak sesinde ne bunları ne de "Ben demiştim!" hissini çağrıştıracak bir ima vardı. Pamuk’un doğum gününe küs girmeme hissi ağır basıyordu.

    Düzen bozulmamıştı işte, bundan daha güzel ne olabilirdi? Her zaman ne hissettiğini anlamak çarpım tablosunda birleri saymak kadar kolay olan Sevim Hanım’ın ise ne hissettiği hiç mi hiç anlaşılmıyordu.

    Kocasının gider açma çalışmasını durgunlukla izlerken, aklından "Madem böyle olacaktı, bu kadar kötü söze gerek var mıydı?" diye geçiriyordu. Derken lavabodan güçlü bir ses geldi. Gider açılmıştı.

    Eren Bey "Oldu." dedi, ellerini yeni açtığı lavaboda yıkarken. "Bitti."

    Aynı dakikalarda Tesisatçı Hüseyin kapıyı çaldı. Tam beş dakika olmuş. Kapıyı açmaya giden Sevim Hanım, portmantodaki çantasına uzanıp içinden cüzdanını aldı.

    "Yenge nassın? Arayınca hemen geldim valla."

    "Al bu iki yüz lirayı Hüseyin, yol parasına say. Gideri açtık biz. İçini boşalttık, temizledik."

YAZAR HAKKINDA  

YAREN ÇİÇEK

27 yaşında.