TÜRK KÜLTÜRÜNDE KORKUTUCU VARLIK: ALKARISI

Kültür milletler için önemli bir değerdir. Kültür ile dilin, dinin, sanatın ve farklı alanların arasında oldukça güçlü bir bağ vardır. Kültürünü bilen insan kendini bilir. Türk kültürü belki de dünyada bulunan kültürler arasında kökü en sağlam olan kültürlerden biridir. Bu yazımızda Türk kültürünün önemli bir yerini kaplayan alkarısı inancı ile ilgili düşüncelerimizi ve yapılan çalışmalardan hareketle bilgileri aktarmaya çalışacağız.

Türk kültüründe hakkında birçok efsaneler bulunan bu varlığa albastı, alkarısı, albıs vb. birçok isim verilmiştir. Genellikle kırmızı giyen alkarısının yeni doğum yapmış olan lohusalara ve bebeklere musallat olduğuna inanılır. Bu varlık genellikle çirkin bir kadın olarak tasvir edilmektedir. Alkarısından korunmak için belli başlı uygulamalar günümüzde hâlâ insanlar tarafından kullanılmaktadır.

Esma Şimşek ise alkarısını şöyle açıklamaktadır: Olağanüstü varlıklar arasında değerlendirilen alkarısı, genellikle loğusaları ve bebeklerini rahatsız eden korkunç bir yaratıktır. Cinler taifesinden olduğuna inanılan “alkarısı” inancına, Türk kültürünün yaşatıldığı hemen her bölgede rastlamak mümkündür (Şimşek, 2017, s. 100).

Alkarısı için çeşitli efsaneler bulunmaktadır. Yazımızda bu efsanelerden birine yer vereceğiz:

Gölgeli, böyle saçı karışık üstünde bırakmış, siyah gelir o taraftan. Gördüm yani ben. Geldi, yatakta yatıyordum ben. Uykuda çocuğun elbisesini kaldırdı. Sanki gözüm açık, ağırlık bana çöktü, ama gözüm açıktı. Dilim dönmedi, elbiseleri kaldırdı geri yerine koydu. Bir parça aldı çıktı. 24 gün geçtikten sonra çocuğum öldü. O çocuğa gün kesiyorlar. Ya bir hafta, ya o gün ya da 24 gün kesiyorlar. 24 gün kesmişlerdi. Bir ay kesmiyorlar, 24 gün yaşadı çocuğum, 24. gün iyiydi emiyordu. Bir sancı tuttu, bir bağırdı çocuk öyle canı çekildi gitti (K79)” (Demren, 2018, s. 13).

Efsanede görüldüğü gibi yeni doğum yapmış bir kadın ve alkarısı görülmektedir. Lohusa olan kadının ağırlık yaşadığı görülür. Çocuğundan bir parça aldığını ve bu durumdan sonra çocuğunun vefat ettiğini dile getirmiştir. Çocuğunun vefatını da alkarısına bağlar.

Türk kültüründe yeni doğum yapmış olan kadınlara genellikle lohusa denmektedir. Yeni doğum yapmış kadınlarda görülen lohusalık üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.  “Lohusalık dönemi, kadının ve bebeğin hastalıklara karşı savunmasız kaldığı ve korunması gereken bir dönem olarak algılanır. Bu dönem anne ve bebek için özel bir dönem olup her kültürde farklı uygulamaları kapsamaktadır. Bu uygulamaların bir kısmı zararlı uygulamalar olup, lohusanın sağlığını tehdit eder niteliktedir” (Tanrıverdi, 2015, s. 68).

Kadınlar lohusalık döneminde psikolojik olarak zor bir dönemden geçerler. Lohusalık döneminde kadınlar genellikle kâbus görmektedir. Üzerlerinde psikolojik olarak ağırlık hissettiğini belirten birçok lohusa vardır. Bu yüzden lohusayı yalnız bırakmak tehlikelidir. 2020 yılında yapmış olduğumuz derleme çalışmasından şu verileri aktaracağız:

“Hastanede doğum yaptıktan sonra odamda tek kalmıştım. Gözümü kapatınca hastanede görevli olan insanların üstüme geldiğini gördüm. Uyuyamadım. Sürekli sesler duydum. Ağırlık basıldığını hissettim.” (Derleme Çalışması, 2020, K18)

“Doğum yapmıştım. Evde annem ile birlikte kalıyorduk. Annem pazara gitmişti ve ben o sıra uyuya kalmıştım. Birden boğazıma birinin bastığını hissettim. Annem eve gelince rahatladım.” (Derleme Çalışması, 2020, K15)

Tespit edilen verilerden görülüyor ki yeni doğum yapmış olan kadınlarda bir sıkıntı hali meydana gelmektedir ve bu meydana gelen sıkıntı halinin sonucuyla kadınlar belli belirsiz kâbuslar görmeye başlarlar.

Türk kültüründe korkutucu olan bu varlıktan korunmak için birçok inanış bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir: Alkarısı inancında lohusalar yalnız bırakılmaz. 40 gün boyunca annenin yanında durulmaya özen gösterilir. Yanı başına erkek kıyafetleri asılır. Bebeğin yastığının altına bıçak, makas ve Kur’an-ı Kerim konur. Kadına kırmızı kıyafetler giydirilir. Evin ışıkları 40 gün açık bırakılır. Bu gibi uygulamaları çoğaltmak mümkündür. Tüm bu uygulamalar anneyi ve bebeğini alkarısının kötülüğünden korumak içindir.

Yastığın altına bıçak ve makas konulması eski inancın Türklerin üzerinde hâlâ etkisinin olduğunu gösteren bir veridir çünkü geçmiş Türklerde demir önemlidir. Örneğin Türk destanlarından biri olan Ergenekon Destanında demir motifi geçmektedir: “Bu dağların arasında sıkışarak çoğalmağa başlayan halklar, artık bu dağ ve ormanlıklar içinde yaşayamaz hale gelmişlerdi. Çünkü buralar, onlara çok dar geliyordu. Yaşamak da, artık çok güçleşmişti. Dağlar arasındaki tek geçitten geçmek de yine çok zor idi. Hepsi bir araya gelip, bu dar geçitten nasıl geçeceklerini düşündüler ve kurtuluş için bir yol aradılar. Hemen bu geçitte bir demir madeni vardı. Bu madeni işletir ve onları eriterek, daima demir çıkarırlardı. Başka bir yol bulamayınca, bu demir kapıyı eritip, oradan çıkmağa karar verdiler” (Ögel, 2010, s. 63).

İnançların değişmesi ile uygulamaların arasına ek olarak kutsal kitap olan Kur’an-ı Kerim gelmiştir. Lohusanın kırk gün yalnız bırakılmaması da önemli bir husustur çünkü kırk, Türklerde önemli bir sayıdır.

İslamî geleneklere göre; Tanrı, Âdem’in çamurunu kırk gün yoğurmuştur. Hz. Muhammed, ilk vahyini kırk yaşında almış ve ona ilk inananların sayısı kırk olmuştur. Kutadgu Bilig’te kırk sayısı insanın olgunluk yaşı olarak gösterilmiş ve bu yaşla ilgili uyarılarda bulunulmuştur. Güney Sibirya ve Altay Türk mitolojisinde Ak Han’ın çocukları Demir dağa giderlerken Katay- Han’ın kırk boynuzlu boğasını öldürürler (Cahan, Nuray). Bu gibi verilerin daha fazla çoğaltılması mümkündür.

Tüm aktarılan verilerden şu sonucu çıkarmak mümkündür; insanlık geçmişten beri ortaya çıkan durumları adlandırmaya çalışmış ve bu durumlar için kendi inançları ve kültürlerine ortak birçok uygulama geliştirmiştir. Türk kültüründe korkutucu bir varlık olan alkarısı için de birçok inanış geçmişten günümüze taşınmıştır. Alkarısı ile ilgili çeşitli efsaneler ve kötülüğünden korunmak için farklı uygulamalar bulunmaktadır. Bu uygulamalarda halkın kültüründen izler taşıdığını söylemek doğru olacaktır. Yapılan uygulamaların ortaya çıkan kötü duruma iyi geleceği düşünülmüş ve bu uygulamalar geçmişten günümüze taşınarak yaşatılmaya devam edilmiştir.

Türk kültürünün her daim araştırılarak hazinesinin ortaya çıkarılması dileklerimle.

KAYNAKÇA

Cahan, Nuray. Türk Kültüründe Kırk Sayısının Önemi, Academia.

Demren, Özlem (2018). Türk Kültüründe Bir Korku Kültü Olarak Sivas’ta Alkarısı ve Albasması İnanışı, Antropoloji, 1-27.

Ögel, Bahaeddin (2010). Türk Mitolojisi, Türk Tarih Kurumu, Ankara.

Şimşek, Esma (2017). Türk Kültüründe “Alkarısı” İnancı ve Bu İnanca Bağlı Olarak Anlatılan Efsaneler, Akra Kültür ve Edebiyat Dergisi, 99-115.

Tanrıverdi, Gülbu (2015). Lohusa Kültürel Özellikleri Tanılama Rehberi, Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 68-77.

 

GÖKSUN YANIKGÜL

SATIR DERGİSİ

ARALIK 2022