TÜRKÇENİN GÜNCEL BİR SORUNU: UYDURUK TÜRKÇE

“İnsan gönlü dibi olmayan bir deniz gibidir; bilgi onun dibinde yatan inciye benzer.”

(Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig.)

Dil, insanlar için önemli bir araçtır. İnsanlar arasındaki iletişimi sağlar. Mustafa Özkan dili şöyle tanımlar: Dil, insanların isteklerini anlatmak, aralarındaki anlaşmayı sağlamak için kullandıkları, seslerden örülmüş bir sistemdir (Özkan, 2009 s. 1). Dil, zamanla değişimlere uğrar. Dil tanımı Muharrem Ergin’de ise şöyle geçmektedir: Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta, kendine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi seslerden örülmüş içtimai bir müessesedir (Ergin, 2013, s. 3). Bu yüzden dil sürekli değişir ve belli etkilere maruz kalır. Günümüzde bu etkilerden en önemli olanı ise yabancı dillerin dilimize olan etkisidir. Geçmişte dilimiz birçok yabancı dilin etkisi altında kalmıştır. Bu dillerden bazıları İngilizce, Fransızca ve Arapçadır. Bu etkiyi yaratan diğer birçok dilden de bahsedilebilir ancak belirtilen bu dillerin etkisi çok daha büyüktür.

Günümüzde belli sosyal medyaların, yabancı dizilerin, şarkıların, moda sektörünün ve yemek şirketlerinin etkisi altında kalanlar, kullandığı dile maruz kaldığı yabancı sözcükleri yansıtmaktadır. Yemek şirketleri ile de hayatımıza yaygın bir kullanım olan “fast food” terimi girmiştir. Günümüzde popüler sosyal medyalardan biri olan Instagram aracılığıyla ise hikâye yerine “story”, gönderi yerine “post”, beğenmek yerine “likelamak” ve takip etmek yerine “follow etmek” kullanılan yabancı ve Türkçe-yabancı sözcüklerden bazılarıdır. Örneğin popüler dünyanın etkisi ile “selfie” sözcüğü hepimizin bildiği ve kullandığı bir sözcük haline gelmiştir. TDK bu sözcüğün yerine “özçekim” sözcüğünü önermiştir ancak günümüzde bu sözcüğü kaç kişi kullanmaktadır?

Dilimize gerekilen hassasiyetin ve değerin verilmediği kanaatindeyim. Özellikle genç kuşak ile günlük sohbette ve resmi yazışmalarda kullanılan dilde birçok yabancı ve Türkçe-yabancı uydurulmuş sözcük bulunmaktadır. İnternet belki de bu hususların başını çekmektedir.

2012 yılında Sayın Şermin Kalafat ile Özlem Şuataman Hocanın yapmış oldukları “Dil-Zihin İşleyişinin Dil Üzerindeki Olumsuz Etkisi: İnternet Örneği” makalesinde internet sitelerinden şu veriler bulunmuştur:

“good bye…sevgilerle (Facebook); down oldum yaw (M); cool takıl baby (MSN); manyakthe [manyaktı] (MSN); what dedin gülüm? [Ne dedin gülüm?] (Facebook); Hobaa free freee (Forum Sitesi); Very Happy Umarım beni bir gün (Facebook); Offline şeker (Forum sitesi).”

Ortaya çıkan bulgulardan görülüyor ki birçok kullanıcı kullanmış olduğu dilde yabancı dillerin etkisi altında kalmış ve bunu kendi hesaplarında kullanmıştır.

Araştırmacılar tarafından konu üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışmalardan bir diğeri ise plaza dili üzerinedir. Plaza dili beyaz yakalıların genellikle plazalar gibi lüks çalışma yerlerinde, teknolojinin etkisi altında kaldıklarından ve kullandıkları dilin ise hiçbir şekilde Türkçe ile uyuşmadığından ortaya çıkan dile verilen bir genel adlandırmadır. Plaza dilini Kürşat Efe makalesinde şöyle tanımlar: “…büyük iş merkezlerinde beyaz yakalılar şeklinde tâbir edilen çalışanlarca kullanılan Plaza Türkçesi de tipik bir jargondur. Bir tür özel (alt) değişke sayılan bu dile ait ifadeler mevcuttur.” (Kürşat, 2019, s. 113).

Plaza dili denilen bu jargonda kullanılan bazı sözcüklerden “editlemek”, “set etmek”, “check etmek” ve “call yapmak” gibi birçok Türkçe-İngilizce karışık sözcükler bulunmaktadır. Kullanılan sözcükler iş hayatından çıkıp özel yaşamı etkisi altına almaya başlamıştır. Özellikle resmi yazışma, sınav belgesi veya dilekçeler gibi birçok resmî belgelerde bu durumun meydana gelmesi içler acısıdır. Ortaya çıkan bu durum ciddi bir boyuta doğru ilerlemektedir.

“…iletişim biçimi olan Plaza Türkçesine ofis jargonu da denilebilir. Bu jargonun kaynağı İngilizcedir. Kendisine özgü ifadeler, terimler, kavramlar tıpkı eskiden hukukta, günümüzde de tıp alanında olduğu gibi yabancı kaynaklıdır.” (Kürşat, 2019, s. 113 ).

Çalışanlar kullanılan ifadelerin çalıştıkları iş ortamı yüzünden meydana geldiğini veya daha havalı görünmek için kullandıklarını ifade etmişlerdir. Peki bu uyduruk Türkçenin tehlikesi var mıdır?

Elbette vardır. Dil bir ülkenin ordusudur. Diline sahip çıkamayan milletler ordusunu kaybetmeye mahkûm kalır. Dil, bir ülkenin kalkanı gibidir. Kalkanını kuvvetlendirmek dili kuvvetlendirmekten geçer. Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile dillerin gelişmişlik düzeyi paralel olarak ilerlemektedir. Bir millet ne kadar gelişmişse dili de paralel olarak o kadar gelişmiştir. Günümüzde güçlü devletlerin dilinin de en az kendi güçleri kadar gelişmiş olduğunu görmekteyiz. Belki de bu yüzden İngilizce evrensel bir dil haline gelmiştir. Bu yüzden dilimize gerekilen hassasiyetin gösterilmesi için birçok çalışmanın yapılması gerekmektedir.

Dilini yabancı dillerin etkisinden korumak adına birçok ülke çarpıcı yasalar çıkarmıştır. Bunların en önemli örneği 31 Aralık 1975 yılında Fransa tarafından ilan edilen yasadır. Yasanın önemi şu şekildedir: “Burada, herhangi bir malın ya da hizmetin adlandırılmasında, sunumunda, tanıtımında, kullanma kılavuzunda, güvence belgesinde, satışa ilişkin belgelerinde (fatura, makbuz, vb.), Fransızca’nın kullanılması zorunlu kılınıyor. Ayrıca, Fransızca karşılığı bulunan bir yabancı terimin ya da deyişin kullanılması da yasaklanıyor. Buna karşılık, yabancı dilde çeviriler eklenmesi serbest.” (Eroğul, 1994, s. 127). Ülkemizde buna benzer bir yasa var mıdır? Yurt dışından gelen ürünlerin kılavuzunda mutlaka Türkçe çevirisi bulundurulmasına dair bir yasanın çıkarılması belki dilimizi korumak adına önemli bir adımı oluşturabilir.

Dilimizi yabancı dillerin etkisinden olabildiğince en az seviyeye düşürmek için belli adımların atılmasının gerekli olduğu açıkça ortadadır. Bunu yapmak elbette hiç kolay değildir fakat dilimize gerekilen hassasiyetin toplum üzerinde aşılanmaya çalışılması bu aşamaların ilk basamağını oluşturabilir. Unutmayalım milli bilinci oluşturmak yapılacak olan adımların en önemlisidir. Dili korumanın ne kadar değerli olduğunun farkında olarak yetişen bir toplumun karşısında hiçbir ülke duramaz. Dili korumanın ne kadar önemli olduğunu toplum üzerinde oluşturmak için seminerler düzenlenebilir, okullarda belli seçmeli dersler verilebilir veya kısa filmler çekilebilir.

Türkçemize gerekilen değerin verilmesi dileklerimle.

KAYNAKÇA

Efe, Kürşat (2019). “Beyaz Yakalılar Dünyasının Dili: Plaza Türkçesi”, Zeitschrift für die Welt der Türken, Vol 11, No. 3, 103‐126.

Ergin, Muharrem (2013). “Türk Dil Bilgisi”, Bayrak Yayınları, İstanbul.

Eroğul, Cem (1994). “Anayasa ve Tüze Dilinin Türkçeleştirilmesi”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi , 49 (03).

Özkan, Mustafa (2009). “Türkçenin Ses ve Yazım Özellikleri”, Filiz Kitabevi, İstanbul.

Şuataman, Özlem & Kalafat, Şermin (2012). “Dil - Zihin İşleyişinin Dil Üzerindeki Olumsuz Etkisi: İnternet Örneği”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi , 4 (2) , 261-270.

Ün, Sezer (2019). “Plaza Dili Üzerine Toplum Dil Bilimsel Bir İnceleme”, Marmara Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi.

 

GÖKSUN YANIKGÜL

SATIR DERGİSİ

KASIM 2022