SADECE EKMEK

Temkinli adımlar ile boş ve kasvetli sokakta, başımdan süzülen yağmur damlalarını umursamazca yürüyordum. Tek derdim, mideme taş konulmuşçasına içimi delip geçen bu açlık hissine bir son vermekti.

Yırtık ayakkabılarımdan dolayı çoraplarımı artık “nemlenmiş” değil de “sıksan su çıkar” denilecek bir konuma sokmuştu, bastığım su birikintileri. Sokakta beni hızlıca, göz ucu ile süzerek yanımdan koştururcasına geçen insanlara aldırmadan, yavaş adımlarımı takınarak, yer yer taşları oynamış kaldırımda yürümeye devam ediyordum. Diğer insanlardan farklıydım ne de olsa. Onların burun kıvırdığı çöp kovalarından kimi zaman ekmeğimi çıkarırdım ya da üşüdükleri sokaklarda ısınırdım, ben. Ve şimdi, belki de kaybettiklerinde sadece bakıp geçecekleri, aramaya tenezzül dahi etmeyecekleri bir para miktarına bile muhtaçtım. 

Yavaşça ayağımı, geldiğim bakkalın önündeki paspasın üzerine bastım. Olduğum yerde durdum ve derin bir nefes aldım. Hemen ardından bardaktan boşalırcasına yağan yağmur damlalarının buğulandırdığı gözlerimi ellerim ile sildim.  Önümde duran eski ve kolu metalden olan kapıyı içeriye doğru itekledim. Henüz kasadaki bakkalı göremiyordum önümde duran ekmek rafından dolayı. Bu belki de lehim açısından iyi bir şeydi. Şimdilik dikkat çekmemek için yavaş hareketler ile ekmek dolabını açtım ve içinden bir ekmek aldım. Etrafımı inceler gibi kafamı yukarıdaki raflara kaldırdım. Tam o sırada kasada duran ihtiyar, saçlarına ak düşmüş adamın bana baktığını fark ettim. Her ne kadar bakışlarında barındırdığı yumuşaklık, içten gelse bile aklımdan geçen şeyi yapmak zorundaydım.

İhtiyar adamın, bana, yaklaşmaya başladığını fark ettiğim an geriye doğru iki adım sendeledim. Bir anlığına beklenmeyecek bir hız ile arkamı döndüm ve koşmaya başladım. Koşmaya başladığım an hayâsız bir insan olmam gerçeğine karşı koyamayan ayaklarım birbirine dolandı ve beceriksizce beni, yarattığım suça mahkûm bıraktı.

O an, bakışlarım ıslanmaktan çamur olmuş mermer zeminde takılı kaldı. Etrafımdaki her şey yok oldu sanki. Birden ben ve baktığım mermer zemin kaldık.

Donmuş bakışlarım, ihtiyarın çenemden tutarak ona, bakmamı sağlaması ile yer değiştirdi. Yüzündeki bakış, çok tanıdıktı fakat beni arada bırakmıştı. Tam olarak çözemiyordum. Şefkat miydi yoksa acıma duygusu mu? Kafamdaki düşünceler onun, konuşması ile dağıldı. “İsteseydin ya evlat, verirdim o zaman bu kadar aciz olduğunu bilseydim.” Yutkunarak “susmam mı gerekiyor?” diye düşünürken benden izinsizce ağzımdan döküldü kelimeler. “Çaldığım şey bir ekmek, amca. Sadece karnımı doyurmak istiyordum.” Adam, bana sunduğu gülümsemenin ardından konuştu. “Al, çocuğum o, ekmek senin olsun. Fakat ne demiş ünlü yazar; hırsızlığın çirkinliği çalınan şeye göre değişmez ki; ha bir altın çalmışsın ha bir iğne.”

 

ELA TOKUŞLU

SATIR DERGİSİ

KASIM 2022