SÖĞÜDÜN YÜZÜ

Her kalbin bir kadını, erkeği var. İklimi, toprağı, suyu ve havası.

Şarkısı, dili. Kalbin Dili. Üzerinde yaprağı. Öldürüldüğünde beyaz kefenin üzerinde örgülü uzun saçları olan.

Her evin solgun bir masası, yorgun bir babası. Ya da bireyi.

Ben kızı çok erken ölen ve annesi çok yaşayan. Yarı otomatik mutlu olan bir kadının eşiyim.

Lazca öğrendim. Türkçeyi yazmayı. Zazaca şiir yazmasını.

Babam ölmeden bir önce güldü. Ve dedi ki “sizi ağaç görmeyen apartman evlere sığdırdığım ve ağaçlara zül ettiğim için beni helal edin, helak olmayayım“.

Bize göre ağaçlar daha çok yontulmuştu, bizden. Bu unutulmuş bir suçtur.

Gövdesini aldığımız, gölgesine uzandığımız ağaçlar da kendini seviyor.

Gittikçe üşüyoruz. İnsanlar ağır geldi, hayvanlara ve ağaçlara.

“Anne” dedim, mevsimler ne çabuk geçiyor?

“Baban erken öldüğü içindir” dedi.

Ağacın önünden gökyüzü geçti, ardından Alevî olmayı çok isteyen bazı insanlar. Yaprakları seyrelen söğüt ağacı önce annelere göz kırptı.

Sonra gülümsedi.

Söğüdün yaprağı dedi ki?

Sen Kızıl dereli misin?

“Yok” dedim. Kahverengi’liyim. Gözlerim kahverengi.

Ezidiler, Kızıl dereli olmaz. Dedim. Ürperiyorum, söğüdün seçtiği saçları kesen ve yüzünden.

Ani bir sesle irkiliyorum. Mahallenin imamı avazı çıktığı kadar “Âleyke ya Resülullah” diyor. Ardını mavi kanatlı kelebekler getiriyor.

Ağacın gövdesi alınmış. İmam salasını okudu.

 

MÜDESSİR OĞUR

SATIR DERGİSİ

OCAK 2023