REPERTUVAR EKSENİ GENİŞ BİR ŞAHSİYET: SABRİ ESAT SİYAVUŞGİL

Edebiyat, özellikle de Türk edebiyatı söz konusu olduğunda edebiyatçılara çoğunlukla haksızlık yapılmıştır ve yapılmaya da devam edilmektedir. Haksızlığın nedeni ise edebiyatçıları şablonlara sığdırma çabasıdır. Bir yazar, çeşitli sahalarda ve disiplinlerde kalem oynatsa dahi yazarın kendisi ile özdeşleştirilen türler ve eserler ile ön plana çıkarılmasına çaba gösterilir.

Türk toplumu okuduklarını, duygularını ve düşüncelerini yoğun bir şekilde yaşar. Bu yoğunluk çoğu zaman sınırı aşıp abartılı bir boyuta geçmekle beraber “hastalıklı bir algı” yapısının göstergesidir.

Bir yazar kaleme aldığı külliyatı ile bir bütündür. Külliyatın bir kısmını seçip yok saymak gibi bir durum söz konusu edilemez. Bir başka kuvvetli sebep ise yazarın eserleri ve çalışmaları hakkında araştırmaya başvurulmamasıdır. Olaya bir başka açıdan bakmak gerekirse bu durum araştırmadan yoksun bırakılmış zihinlerin işidir. Bu meselenin altında birçok etken vardır. Bunlardan biri ise (günümüz dünyasının söz konusu olduğunu varsayarsak) okuru yönlendiren en kuvvetli etkenlerden biri olan sosyal medyadır. Bir diğeri de Türk edebiyatının tabulaşmasına sebebiyet veren “kanon” bahsidir. Türk edebiyatı içerisinde bir şahsiyet ve bir çalışmadan söz edildiği vakit işin içerisinde “kanon” da varsa işler ciddi bir boyuta ulaşır. Peki nedir bu ciddi boyut? Şahsiyetin eserinin eksik bilinmek istenmesi veya şahsiyetin eserini tümden yok saymaktır.

Anlattığımız bu duruma örnek gösterileceğini düşündüğümüz şahsiyetlerden biri olan Sabri Esat Siyavuşgil’i incelemeye çalışacağız.

Çeşitli Disiplinlerin Hamuruyla Yoğrulmuş Bir Kişiliğin Hâl Tercümesi

Sabri Esat Siyavuşgil, edebiyatın kalbinin attığı yerde yani İstanbul’da doğar. Hırvat Siyavuş Paşa soyundan olan Ahmet Esat Bey’in oğludur. İlköğrenimini Antalya’da bitirir. Kadıköy Sultânîsi, İstanbul Erkek Öğretmen Okulu ve İstiklâl Lisesi gibi okullar ile eğitim hayatına devam eder. Darülfünun yani günümüzdeki İstanbul Üniversitesinde Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisiyken devlet bursuyla Fransa’ya gider. Dijon ve Lyon Üniversitelerinde felsefe ve psikoloji eğitimi alır. Türkiye’ye döndüğünde Gazi Terbiye Enstitüsünde felsefe dersleri vermeye başlar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji profesörü olur. Akademik kimliği hayatının son evresine dek devam eder. Şehir Tiyatrosu edebî heyeti içerisinde bulunur. Çeşitli yerlerde görevler alır.

Akdeniz Akademisi Üyesi ve Türk Psikolojisi Cemiyeti Başkanlığı görevlerini yerine getirir. Fransız Filoloji Kürsüsünü yönetir. Yabancı Diller Okulunda yöneticilik yapar. Meydan Larousse’un hazırlık çalışmalarına ortaklık eder. Pen Club başkanlığını yapar. Fransızca ve İngilizce dillerine hâkimdir.

İstanbul Üniversitesinde Gazetecilik E. Halk Efkârı, Edebiyat Fakültesinde Pedagoji Tarihi, Türk Maarif Tarihi bir dönem kadar da Yeni Türk edebiyatı dersleri vermiştir.

İlk şiirleri “Güneş ve Hayat” dergilerinde yayınlanır. Siyavuşgil, neredeyse herkes tarafından sadece şairlik yönü ile bilinir. Oysaki onda şairlikten çok daha fazlası mevcuttur. Yaptığı bilimsel ve edebî çevirilerle dikkatleri üzerinde toplar. Tan, Ulus, Yeni Sabah ve Haber gazetelerinde deneme ve fıkra yazarlığı yapar.

Sabri Esat Siyavuşgil hakkında sınırlı sayıdaki yazılardan biri 10 Ekim 2010 tarihli Milliyet’in köşe yazısında İlber Ortaylı tarafından kaleme alınmıştır:

Çocukluğuna dair fazla kayıt ve belge bulunmamaktadır. Fakat yıllar sonra Siyavuşgil’in öğrencisi Hakkı Devrim, köşesinde Siyavuşgil’e “Türkçenizin temelinde ne var?” diye sorduğunu ve Siyavuşgil’in “İşin temelinde galiba tasavvuf terbiyesi var, ben tekkelerde büyüdüm.” dediğini nakleder.

Yazılarına kuvvetli bir biçimde kültürel repertuvarını yansıtır. Hayatı boyunca eğitim, edebiyat, sosyoloji, şehircilik, psikoloji ve tiyatro disiplinleri yelpazesinde çalışmalarına devam eder. 6 Ekim 1968’de kanser nedeniyle hayata gözlerini yumar.

Psikologluk Mesleği

Uzmanlık alanı olan psikoloji biliminde yaptığı tercümeler, telif kitapları ve yetiştirdiği öğrencileri ile pek çok hizmette bulunur. Şişli Psikoteknik Laboratuvarını kurar. Kriminoloji Enstitüsünün temellerini atar.

TOPLUMLA HEMHÂL OLMAYA SET ÇEKEN ISTIRAP VERİCİ TAZYİK:  UTANGAÇLIK ÜZERİNE

Siyavuşgil’in “Utangaçlık Üzerine” adlı yazısı “Psikoloji ve Terbiye Bahisleri” kitabında yer alan yazılardan yalnızca bir tanesidir.

Bu yazıda Siyavuşgil, utangaç ve yalnız olan insanın normal bir insan gibi olduğunu söyler. Fakat ne zaman başka insanlarla karşılaşırsa bu durumun değiştiğini ifade eder. Utangaç olan insanda hem bedensel hem de zihinsel anlamda birtakım değişikler meydana geldiğini söyler. O, bu durumu insanın iradesinin bir anlığına felce uğramasına benzetir.

Utangaçlık ve korku duygularını beraber olarak kabul eder:

Utanma ve korkuda birbirine çok benzeyen iki heyecan hâline rast gelmekteyiz. İkisinde de çarpıntı, can sıkıntısı, soğuk ter dökme, titreme, yüzün sararıp morarması gibi hâllerle karşılaşıyoruz. Korkuda olduğu gibi utanma hâlinde de insan, kendini bir tehlike karşısında, bir tehdit altında hisseder ve bu muhtemel tehlikenin önüne geçmek için lazım gelen kudreti kendinde bulamaz. Utanmada mevzuubahis olan tehlike, tabîi, bizim maddi varlığımıza çevrilmiş değildir; bu sosyal hüviyetimizi tehdit eden bir tehlikedir, “kendini koruma” insiyakımız böyle bir tehdit karşısında derhal faaliyete geçer.” (s. 23)

Bu parçadan sonra üzerinde özellikle durduğumuz psikanaliz, Yapısal Kişilik Kuramı/ Topografik Kuramın belirtilerine denk geliyoruz.

Sosyal benliğimiz,” benlik bütünlüğümüzün kendi benzerlerimize, arz ettiğimiz bir parçasıdır. Sosyal temaslarla kendimizi, başkalarının kıymet hükümlerine arz ediyoruz. Bu kıymet hükümleri lehimizde olduğu kadar aleyhimizde de olabilir. Aleyhte verilen bir kıymet hükmünün istihza şeklinde tecellisi, utangaç için ne amansız bir darbe, ne korkunç bir tehlikedir! Kendisi ile alay edilen bir utangaç, bütün benliğinin hiçe sayıldığını, eridiğini, mahvolduğunu hisseder ve böyle bir tehlikenin kendisini daima takip ettiğini sanarak, kurtuluşu insandan kaçmakta ve yalnızlıkta arar.” (s. 23-24)

 

Bir birey çeşitli “benliklere” sahiptir. Bunlardan biri de toplum tarafından yer yer baskı altında hissettiğimiz sosyal benliğimizdir. Birey, toplumla kurduğu münasebetlerle kendisini toplumun huzuruna sunar. Yukarıda geçen “başkalarının kıymet hükümleri” deyişini Yapısal Kişilik Kuramında geçen “üst ben” olarak okumak mümkündür. Üst ben, inşâ ettiği değer yargılarına uygun bir şey görmediği zaman tepki gösterir. Burada en fazla zarar görecek olanlardan bir tanesi de Siyavuşgil’in anlattığı üzere “utangaç”tır. Kendisi ile alay edilen bir utangaç, tehlikenin (üst ben) baskısından kurtulmak için çareyi kaçış psikolojisinde arar.

Siyavuşgil’e göre utangaç, kendisinin sürekli tehdit altında olduğunu hisseder fakat buna karşı koyamaz. “Üst beni” bir bakıma “kader tayin edici” olarak düşünebiliriz. Utangaç, ne yaparsa yapsın ona karşı duramaz ve teslim olmak mecburiyetinde kalır. Utangaç, toplumdan “kendini korumak” uğruna kaçış psikolojisine sığındığı için sosyal ilişkilerinde bedensel ve zihinsel anlamda tutukluk yaşar.

Siyavuşgil, bu yazısında psikanalizin temel yapı taşlarından olan üç “ben’i” açıklar:

Psikanalize göre insanda üç “ben” vardır. Biri “alt ben”, alt şuurda yaşayan ve bütün ruhî kompartmana yön vermek isteyen ben… İkincisi “üst ben” çevrenin, göreneğin, terbiyenin bir kelime ile cemiyetin bizde yarattığı yapma ben ki rolü “alt ben”i baskı altında tutmaktır. Üçüncüsü sadece “ben”; alt benle “üst ben”in, zemberekle baskının birleştiği yer, içten dışa doğru bir itme ile dıştan içeriye doğru bir baskının çatışma sahası…”(sy: 27)

Siyavuşgil’in bahsettiği alt benden kastı id kavramıdır. Yani bireyin hayvânî arzularıdır. Her daim id, dizginleri kendi elinde tutmak ister. Tüm “benlik sistemini” ele geçirmeye çalışır. Onun bu arzularını kuvvetli bir biçimde etkisi altına alan üst bendir. Üst ben, Siyavuşgil’in de dediği gibi yapaydır. İnsan, bu benliği yüzünden doğal davranamaz. Zihinsel anlamda canlandırdıkları ile yaptıkları düalite (ikililik) içerisindedir ve birey bu anlamda kendisi ile çelişir vaziyettedir. İd ile üst benin kendi içindeki savaşında sıkışmış vaziyette kalan ben, kendini boşaltmak ister. Boşalamayan benlik, bir süre sonra bunu unutur fakat bu unutma, farklı şekillerde belirmeye başlar.

Toplumdan (üst ben) kaçış psikolojisine sığınan utangaç, sanata bağlanarak cemiyetten tamamen kopmamıştır. İnziva sayesinde sanatta yaratıcılığını körükleyip yeniden cemiyete döner. Alışamadığı cemiyetteki noksanlığını sanatta tamamlamaya çalışır.

Utangaç insanın” yaşadığı hayatla yaşamasını dilediği hayat arasında derin bir uçurum vardır. Utangaçlık sadece cemiyete küsmek değildir; o, aynı zamanda ruhî bir sakatlıktır. İki ayrı bir benliğin sürekli bir ihtilaf hâlinde bulunuşu, pratik hayatta olduğu kadar sanatta da memnuniyetsizliğe, tatmin olunmazlığa ve nihayet kısırlığa müncer olur” der. (s. 30)

Utangaçlık, yüzeyde bakıldığı kadar masum değildir. Ruhsal anlamda travmatik boyutlara neden olabilir. “Kendisi olamayan” utangaç, tatmine erişemeyeceği için sürekli doyumsuz olacaktır.

Nihâyetinde Siyavuşgil, yazının son paragraflarına doğru şöyle söyler:

Utangaçlık, benlik bütününü ikiye ayıran sonsuz bir bocalama ve utangaç, kaçırılmış fırsatların huysuz ve bedbin bir “raté” sinden başka bir şey midir?”

“Kendisini gerçekleştiremeyen” utangacın yaşamış olduğu bocalamalar ve içinden geldiği gibi davranamadığından dolayı kaçırdığı fırsatlar vardır. Bu da onu huysuz ve kötümser bir kimliğe sürükler.

 

 

KAYNAKÇA

http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/sabri-esat-siyavusgil

ÇALMAZ, Fatih, Cumhuriyet’in Kurucuları Kuşağından Bir Aydın: Sabri Esat Siyavuşgil, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2013

SİYAVUŞGİL, Sabri Esat, Psikoloji ve Terbiye Bahisleri, Bürhaneddin Matbaası, İstanbul, 1940

TOPÇUOĞLU, Elif Esin, Sabri Esat Siyavuşgil’in Yeni Sabah Gazetesindeki 1951- 1953 Yazıları (İnceleme- Metin ), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2013

 

 

 

 

                                                                                                                                                      MELİKE HANGÜN

 

SATIR DERGİSİ

EKİM 2022

EDİTÖR: GÖKSUN YANIKGÜL