OSMAN BALCIGİL, CUMHURİYET GİBİ BİR KADIN - NAHİT HANIM

Buket Adanç sordu.

Her dönemin kendi ruhu var. Özellikle de genç insanların sorumluluktan kaçtıklarına dair tezlere zerrece itibar etmiyorum.

28 Haziran 2025

    Osman Balcıgil, son romanı Cumhuriyet Gibi Bir Kadın – Nahit Hanım'da, yakın tarihimizin önemli ama gölgede kalmış bir ismini edebiyatın ışığıyla gün yüzüne çıkarıyor. Kitap, yalnızca bir kadının yaşam öyküsünü değil, aynı zamanda Türkiye’nin cumhuriyet yolculuğunun arka planını da gözler önüne seriyor.

 

    Sadece Atatürk’ün yakın çevresinden biri olarak değil; fikirleri, duruşu ve yaşam tercihiyle dönemin sosyal yapısına ayna tutan Nahit Hanım, Balcıgil’in anlatımıyla çok katmanlı bir portreye dönüşüyor. Aşk, mücadele, yalnızlık, dönüşüm ve direniş… Tüm bu temalar, hem bireysel hem toplumsal bir belleğin izlerini taşıyor.

 

    Osman Balcıgil’le Nahit Hanım’ın hayatına, romanın yazım sürecine ve arka planındaki tarihsel dinamiklere dair konuştuk.

 

Nahit Hanım’ı konu edinme fikri nasıl doğdu? Bu karakterin hayatı sizi özellikle hangi yönüyle etkiledi?

 

    Cumhuriyetin kuruluşu, kuruluş yıllarında Ankara, o dönemin millî eğitimine yaklaşımlar, Harf Devrimi, Tercüme Bürosu ve dergilerine dair yazılmış roman yok denecek kadar az. O dönemde Ankara’nın yakaladığı, benim Türk Aydınlanması dediğim ilerici davranış üzerine yeteri kadar kafa yorulmadı. Nasıl oldu da oldu? Bu soru henüz cevaplanmış değil. Neydi o dönemin felsefi ve ideolojik itkisi? Bunu anlamaya çalışmamız, bu eksikliği gidermemiz gerekiyordu. Cumhuriyet Gibi Bir Kadın’ı yazma nedenim bu. 

 

    Bir ayağı Osmanlı, öteki ayağı genç cumhuriyette olan, savaş görmüş bir jenerasyonun mensubu Nahit Hanım. Çok iyi bir aileden geliyor ve yüksek donanımlı. Bu kuşak genç cumhuriyetin kıymetini çok iyi anlıyor, kendisini yeni devletle özdeşleştiriyor. Nahit Hanım bu anlamda dikkat çekici bir karakter. Bir öğretmen olarak vatan kalkınmasına hizmet vermek onun için çok önemliydi. Aynı zamanda, tutkusu olan edebiyatın gelişmesi için de seferber oldu. 

 

Kitabınızda Nahit Hanım’ın kişisel mücadelesi ile Cumhuriyet’in kuruluş yılları arasında nasıl bir paralellik kuruyorsunuz? Bireysel özgürlük arayışı ile toplumsal dönüşüm arasındaki ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz?

 

Kitabın bir yerinde, “esir bir ülkeyle özgür bir ülke olmanın ne anlama geldiğini” tarif ediyor Nahit Hanım. O dönemin aydınları ülkelerinin atlattığı badirenin ne büyüklükte olduğunun gayet iyi farkındaydılar. Üzerlerine aldıkları işleri büyük bir sorumlulukla yerine getirmelerinin nedeni buydu. Nahit Hanım, yetiştirdiği kız öğrencilerin günü geldiğinde ülke kalkınmasına hizmet verecek birer yurttaş olacaklarının gayet iyi farkındaydı ve bunu çok önemsiyordu. Ülkelerin kaderi ile bireylerin kaderlerinin çakıştığını anlayabilen bir kuşaktan söz ediyoruz. Bu nedenle son derece özverili davranıyorlar. 

 

Aslında bir kişiyle birlikte bir dönemi de detaylı şekilde anlatıyorsunuz. O dönemin gençleri ile bugünün gençleri arasında sizce ne gibi benzerlikler ve farklılıklar var?

 

    O kuşak savaşa bizzat tanık olmuş bir kuşak. İşgal kuvvetleriyle karşılaşmış, bayrağın ve halkın aşağılanmasının ne demek olduğunu biliyor. Aradan çok zaman geçince, bu aşağılanma yaşandığı zamandaki kadar yakıcı olmayabiliyor. Bugün de dünya kadar genç insan yaşadıklarından rahatsız ama onlara bunu reva görenler kendi yurttaşları tarafından seçilmiş kimseler, hükümetler, siyasi iktidarlar. Bu ikisi arasında önemli bir fark var. Benzerlik ise aydınlanma meselesinde. Savaş sonrasında ülkenin makus talihini yenmek için kolları sıvayanlar daha çok okuyan yazan kesimlerdi ve sayıları çok azdı. Bugün ülkemiz çok sayıda aydın genç insana sahip. Bunlar en azından üniversite okumuş kimseler. İleriye gitmekle geri kalmak arasındaki farkın ayırdına varıyorlar. En azından gençlik açısından, Osmanlı’nın son döneminden ve cumhuriyetin ilk yıllarından çok daha şanslı bir dönemde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.

 

Araştırma süreciniz ne kadar sürdü? Bu süreçte hangi kaynaklardan, arşivlerden veya kişilerden faydalandınız?

 

    Altı ay kadar okudum; belge, bilgi topladım. Altı ayda da yazdım. Gazete, dergi taramaları yaptım, ansiklopedik bilgileri derledim, o dönemde yazılmış otobiyografileri, tez gibi öteki çalışmaları okudum. Bolca film izledim. Olayların geçtiği yerlere gittim, çok miktarda fotoğrafa baktım.

 

Nahit Hanım bugünün Türkiye’sinde yaşasaydı nasıl bir yol izlerdi? Sizce aynı azimle benzer bir etki yaratabilir miydi?

 

    O kuşaktan ve bir sonraki kuşaktan yurttaşlarımızla tanışma fırsatım oldu, oluyor. Yaşayanlar bugün hâlâ aynı sorumluluk duygusuyla yaşıyor, konuşuyorlar. Kuşkusuz her dönemin kendi ruhu var. Özellikle de genç insanların sorumluluktan kaçtıklarına dair tezlere zerrece itibar etmiyorum. Dediğim gibi, dönemler kendi ruhlarını ve beraberinde kendi davranışlarını geliştiriyorlar. 

 

Bu roman aracılığıyla bugünün okurlarına ve özellikle kadınlara ne söylemek istediniz?  Nahit Hanım’ın hikâyesi üzerinden hangi mesajları iletmeyi amaçladınız?

 

    Öncelikle, bu vatan kolay kurulmadı, bunu bilmelerini istedim. Ülkemizin ne zor şartlardan bugüne geldiğinin iyi bilinmesi gerekiyor. Bir de tabii, Köy Enstitüleri’nin ne anlama geldiğini, harf devriminin nasıl gerçekleştiğini, onun ardından gelen çeviri seferberliğinin ne anlama geldiğini bilmelerinde yarar var. Muasır medeniyetler düzeyini yakalama çabamızın ne zaman, nerede, nasıl akamete uğradığını çok iyi anlamalıyız. Sadece kadınlar değil, bu topraklarda nefes alan herkes, Türk aydınlanmasının önüne nasıl geçildiğini, onu devam ettirmemizin ne kadar önemli olduğunu bilmeli.

 

Cumhuriyet’in kuruluşu ve devrimleri, dünya tarihinde örneği az görülen bir dönüşüm süreciydi. Sizce bu dönüşüm neden hedeflediği noktaya tam olarak ulaşamadı?  Bu kitabı tamamen kurgu olarak yazmış olsaydınız, mutlu bir son için hangi dönemlere nasıl müdahalelerde bulunurdunuz?

 

    Her meyvenin kurdu kendinden olur. Cumhuriyetin kurdu da kendinden oldu. Çağdaş medeniyet düzeyini yakalamayı hedefleyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve beraberindeki ekip koşmaya çalışırken, ayaklarına çelme takmak isteyen pek çok çevre, topluluk, kesim vardı. Cumhuriyet dünyaya gökten zembille inmedi. Osmanlı’nın bütün arızalarını da beraberinde getirdi. Tarikatlar, din bezirganları, hoca kılığındaki üfürükçüler, şeyhler, şıhlar… Kısaca söylenecek olursa dinci muhafazakarlık işin bir tarafı.

 

    Öteki taraftan ağalar, bezirganlar, tefeciler, savaş baronları bir başka deyişle hampadan zengin olanların da işine gelmedi genç cumhuriyet. Devletçi ekonomiyi benimseyen yeni düzenle, sözde iş dünyasının başı hiç hoş olmadı. Emperyalizm malumunuz hiç boş durmaz. Ülkenin içindeki azınlıkta kalan din mensuplarını, farklı milliyetleri, mezhepleri durmaksızın kaşıdı. Onlara para ve silah tedarik etti. Bunlar genç cumhuriyetin hedefe ulaşılmasının önündeki en büyük etkenlerdir. Dönemlere nasıl müdahale ederdim bilmiyorum ama Orhan Veli’yi öldürmezdim kurgu yazıyor olsaydım.

 

Genç yaşlarına rağmen toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele eden kadınların feminizm anlayışını nasıl tanımlarsınız? Sizce o dönemin ‘feminist’ tavrı ile bugünün feminizm anlayışı arasında ne gibi farklar var?

 

    Kadınların kendi haklarına sahip çıkma çabalarına büyük önem veriyorum. Genç ya da yaşlı, toplumsal cinsiyet eşitsizliği için mücadele eden bütün kadınları ayakta alkışlıyorum. Feministlerin kendi aralarındaki farklılıklar kendilerinin bilecekleri iş. Beni ilgilendiren kısmı, hepsinin muhalif ve hepsinin farklı dozlarda ama dövüşken olması. Hiçbir hak mücadele edilmeden kazanılmaz. Nahit Hanım’ın genç olduğu dönemde kadın hakları elit bir kısım kadın tarafından savunuluyordu. Şimdi öyle değil. Her toplumsal kesimden, her eğitim seviyesinden, dünya kadar kadın, hakları için mücadele ediyor. Buna çok seviniyorum.

 

Cumhuriyet'in ilk yıllarında eğitimciler büyük bir idealle çalışıyordu. Sizce günümüzde bu idealizm hâlâ var mı? Eğer azaldıysa bunun sebepleri neler olabilir?

 

    Azaldığını söyleyemem. Çünkü en azından benim tanıdığım öğretmenler, batılı normlara uygun çocuklar yetiştirmek için aslanlar gibi savaşıyorlar. Millî Eğitim’in müktesebatı ne kadar çağ dışı olursa olsun, okullar gerici kurumlara ne kadar açılırsa açılsın, bugün karşımıza, bu sayıda aydın nitelikli üniversite öğrencisi ve genç çıkabiliyorsa durup düşünmeliyiz. Şu anda görev başında olan öğretmenlerimizin ezici çoğunluğunun Nahit Hanım’ın ideallerinin peşinde koşmakta olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

 

Kadın okurlarınızla güçlü bir bağ kurduğunuz aşikâr. Bu kitapla ilgili gelen okuyucu yorumları arasında sizi en çok etkileyen, “iyi ki yazmışım” dedirten bir anı paylaşır mısınız?

 

    Öğretmeler gruplar halinde kitaplarımı okuyor, onlarla zoom toplantıları yapıyorum. Çok güzel sözler söylüyorlar. Çok sayıda öğretmenin kitabımı okumuş ya da okuyor olmasından büyük bir haz duyuyorum.