NAR BAHÇESİ

“Beni bir tek sen anlıyorsun. Sana anlattıkça parça parça dökülüyorum sanki. Şu şahsına münhasır yadırgamayışın yok mu? Dökesim geliyor her seferinde eteğimdeki taşları. Kandırmıyorsun, gülüp geçmiyorsun. Bir kulağından girip diğerinden çıkmıyor. Kalabalığımda da çoğalıyorum seninle, yalnızlığımda da! “

Makalesi çok beğenildi Güneş’in. Yıllardır çalıştığı, emek verdiği dergi nihayet mükafatlandırdı onu. Terfisinin son basamağıydı “Yalnızlık“ yazısı. Büyük bir parti verildi o gece. Gazeteciler, editörler, tanınmış iş adamları. Eşlik eden herkesle göz ucuyla buluştu. Kulakları sağır edercesine çalan müzik, insanların maskelerini örtmesine yetmiyordu. Birbirine çarpan omuzlar, samimiyetsizce atılan kahkahalar, köşe başlarında konuşmalar. Sabah hatırlanmayacak övgü sözleri. Biri gelip, biri giden içki kadehleri, günahları örtmeye yetmiyordu.

“Daha iyi bir dergide çalışmayı hak ediyorsun artık Güneş. Bu kadar iyi yazıp, ücra bir yerde kendini okutmaya çalışmak vasat değil mi sence de? “

Tok bir sesle bitirdi cümlesini Kenan. Dalga geçercesine attığı kahkaha da cabasıydı. Bir gülümsemeyle geçiştirdi Güneş, bu cüretkâr serzenişi! Cevap vermeye gücü yoktu çünkü. Ait olmadığı bu yerde nefes almaya çalışmak bile yoruyordu onu. Kaldı ki, yalnızlığa adadığı yüzünü dökmeye hiç mecali yoktu.

Sabahın ilk kahvesini yudumlarken tebrik mesajlarını okuyordu. Perdenin arasından süzülen ışık hüzmesinin aydınlattığı koltuğuna oturdu. Minimalist bir evi vardı. Duvarı boylu boyunca kaplayan kitapları, iki tane beyaz koltuğu, kalabalığını saran birkaç Barok tablosu. Salon ve mutfağının bir oluşu, yalnızlığına açılan kapıydı. Yüksek tavanlı bu evin üst katı mahremiyetin dizilişiydi.

“Bir nar bahçesinden geçtim. Dokunmayın, sıçrayacaklar. Üstümde beyaz gömlek! “

“Sahi, bu yazımı okumalıyım sana. Hani uğruna parti düzenlenen.” kahkahası yankılandı Güneş’in.

“Terfi aldım ben dün gece. Biraz daha italik yazılacak adım. Birkaç gün konuşulacak. Belki biraz daha fazla maaş. Sonrası mı? Yine aynı olacak her şey. Arkamdan konuşup, yüzüme gülecekler. Ayağımı kaydırmaya çalışacaklar. Bir odadan diğerine geçerken, üzerime diktikleri gözleri, yalanlara tanıklık edecek sadece. “

“Kendini üzmekten başka bir şeye yaramıyor bu ağıtların. Kırk yaşına yaklaştın. Yakında o arkadaşlarınla doğum gününü kutlayacaksın. Gerçekleri bildiğin halde gözlerine bakacaksın hepsinin. Günaydın diyeceksin, aynı dergide yayımlanacak adın. Bir maske daha takacaksın yüzüne. Biliyorum, çok yoruldun ama hayat dediğin de böyle işte. Ne kadar yalansız yaşarsan, o kadar iyi ve en iyi yol arkadaşı sensin, içindeki Güneş’in.”

Güneş delirdiğini zannetti. Şaşkın gözlerle etrafına baktı. Aklının bir oyunuydu herhalde bu. Kulağında yankılandı sesler. Elleri ter içinde kaldı, anlam veremedi olup bitene. Konuşan kimdi? En iyi yol arkadaşı mı? Yoksa onu tek anlayan olduğunu düşündüğü defteri mi?

Koyu yeşil, deri kaplama defterinin üzerinde kocaman bir kilit vardı. Sırlarını sakladığı, kalabalıktan kaçtığı ve yorgun yüzünü döktüğü. Arkadaşı, dostu, yalnızlığını sardığı sayfaları inci gibi diziliydi.

Perdenin arasından süzülen ışık hüzmesinin aydınlattığı koltuğuna uzandı. Bir yaş sızdı yanağından, çenesine doğru. Silmedi Güneş. Boynuna inerken, iç de geçirmedi. Derin bir nefes verdi geceye, yazının tamamını okuyamadan.

“Bir nar bahçesinden geçtim. Dokunmayın, kanayacak. Üstümde beyaz gömlek!”

 

BÜŞRA TÜMKE

SATIR DERGİSİ

KASIM 2022