KOŞULLARI TANIDIK İNSANLAR
Zafer Köse, Sitare Kanşay Sarayönlü'nün Tanıdık adlı öykü kitabı üzerine yazdı.
Üçgen öyküsünün anlatıcısı, “Hemen inanmıştı.” diyor, bir kahraman için. “Kolaydır sevgiliye inanmak.”
İnsanların sevdiğine inanması kadar, tanıdık hikâyeler de okuru kolay ikna ediyor. Sitare Kanşay Sarayönlü’nün hikâyeleri o kadar tanıdık ki, bir kaldırım taşının konuştuğuna hemen ikna oluyorsunuz. O kaldırım taşının hafızasındaki güzellikleri hiç de gerçeğe aykırı bulmuyorsunuz.
Onca acıyı, çirkinliği, insan kötülüklerini yok saymadan, onları yaratan koşullara direnen insanları, hayat mücadelesi içinde ortaya çıkan değerleri konu eden bir yazar var karşımızda. “Tanıdık”ın gerçekliği, güzelliği, ikna ediciliği buradan geliyor.
Kitap, bir meselesi olan öykülerden oluşuyor. “Düşünce anlatma” hatasına düşmeden “düşünen metin” niteliğine ulaşan öyküler bunlar. Özellikle, kadın meselesinin ele alındığı son öykü, sorunun özüne dokunuyor.
Bilindiği gibi, kadın mücadelesi ve kadın hakları, özünde, çalışan kadınların işyerinde eşitlik taleplerine dayanır. Çalışma hayatında, kadınların “kariyer” yolunda ilerlemesinin önündeki en büyük zorluk, bebek bakımından sorulu kabul edilmek, çalışma dünyasında yükselmeye engel olacak düzeyde işe ara vermek zorunda kalmak…
Bu “çözümsüz” sorun, kariyer yarışında “erkek kayırmacılığından” çok, kâr amaçlı üretim sistemlerindeki insani değerlere aykırı rekabet anlayışından kaynaklanıyor. Aylarca izin kullanan hiçbir alt yönetici, hiçbir şirkette, üst yöneticiliğe terfi edemez zaten. Öyküde, çözümün bir yönü belirgin hale geliyor: Aile içinde, çocuk bakımından erkeğin de eşit düzeyde sorumlu olması. Örneğin, ilk 6-7 aydan sonra bu amaçla izne ayrılması…
Ama çalışma hayatının bu sorunun çözümüne uygun biçimde düzenlenmesi gereğine değinilmiyor öyküde. Çünkü bu, öykünün çerçevesi dışında kalıyor. Aynı şekilde, çocuk bakmak ve yetiştirmek meselesinin, çocuğun ailesinin değil toplumun ortak sorumluluğunda görülmesi gereği de konu edilemezdi bu çerçeve içinde. Tıpkı eğitim, sağlık, sosyal güvence gibi konuların kamucu anlayışla ele alınması gibi…
Çerçevesi, odağı, umudu, eleştirisi net; “düşünen” ve aynı zamanda “düşündüren” öyküler. Sevgisi, öfkesi içten bir yazar; ne güzel!
Zafer Köse
Kendi Dilinden Sitare Kanşay Sarayönlü:
1972 Bursa doğumluyum. Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde lisans; Ankara Üniversitesi’nde Yönetim Bilimleri üzerine yüksek lisans eğitimi aldım. “Kültürel Farklılıkların Yönetimi” üzerine yüksek lisans tezim var. Finans sektöründe çalışıyorum.
Öykülerim ve kitap/sinema/öykü inceleme yazılarım Masa Dergi, edebiyathaber, kayıprıhtım, yazı-yorum, mahaledebiyat, ishakedebiyat, yazicizi, okuryatar, parsomenfanzin, literaedebiyat, bayanyanı mecralarında yayınlandı.
2024 de 8 Mart Kadınlar Günü için Ayrıkotu Yayınları’nın yayınladığı, “Adı Kadın: Öykü Seçkisi” adlı kitapta “Fidan Ablamın İkinci Gidişi” adlı öyküm yayınlanmaya değer görülen on öykü arasında yer aldı.
2022’de 1.Tomris Uyar Öykü Yarışmasında, “Jale’nin En Uzun Gecesi” ve “Fadime’nin En Uzun Gecesi” adlı öykülerimle finale kaldım. “Jale’nin En Uzun Gecesi” adlı öyküm, diğer finalist öykülerle birlikte, Ayrıkotu Yayınevi’nin “En Uzun Gün” adlı Tomris Uyar Öykü Yarışması Seçkisinde yer aldı.
2022’de “Bellek” konulu 3.Seyhan Livaneli Öykü Yarışmasında “Şehrin Hafızası” ve “Oyuncu Bellek” adlı öykülerimle; ilk beşe girerek finalist oldum. Öykü dosyamın ilk öyküsü olan “Şehrin Hafızası” Masa Dergi’nin 2022 Mart sayısında yayınlandı.
2021’de, Elma Yayınevi’nden çıkan “Salgın Günleri Hikâyeleri” adlı anonim eserde deneme türünde yazımla yer aldım.
Kayıp Rıhtım’ın 2020 EN’leri seçkisinde, en iyi inceleme dalında “The Platform İncelemesi: Toplumsal Eşitsizliğe Dair Acı Manifesto” adlı film inceleme yazım, okurların oylarıyla üçüncülüğe değer görüldü.
2021-2022 arasında bu yana, sanal mecrada yayınlanan “Keşmekeş” adlı edebiyat dergisinde “yazı işleri sorumlusu” olarak aktif görev aldım. Yazıçizi Atölyesi ve UMAG’da öykü çalışmalarına katıldım. Evliyim, Ankara’da yaşıyorum, bir kız annesiyim.
Tanıdık, Arka Kapak Metni:
Gösterdiği yere baktım. Meşrutiyet’le Atatürk Bulvarı’nın kesiştiği köşede, sokak lambasının sarı ve solgun ışığının altında dikilen uzun boylu adamın belli belirsiz sureti geceye karışıyordu. İlk kez böyle bir şeye şahit oluyordum. Konuşmuyor, hareket etmiyor, ışığın altında dahi ışıldayarak, tuhaf bir şekilde öylece, dimdik, mağrur duruyordu adam. Bu âlemde yaşamıyordu. Vaktinden evvel pırıltıları dökülmüş, şu eski bulvarda yürüyemeyecek, saz çalıp türkü söyleyemeyecek, inandıklarını heyecanla savunamayacak, sevdiklerine sarılamayacaktı bir daha.
Sitare Kanşay Sarayönlü, özenli Türkçesi ve duyarlıklı konu seçimleriyle, edebiyatımızda bir yer edineceğinin ipuçlarını daha ilk öyküleriyle vermiş bir yazarımız. Yalın bir dille toplumsal sorunlara eğilen öyküleri daha önce Seyhan Livaneli Ödülü’ne değer görülmüş. Gerçekliği, düşleri, kurgu ve fantazyayı yaratıcı biçimde kullanmasıyla dikkat çekiyor.