DERVİŞİN RÜYASI

bastığı yere bir daha basmasa bile

murdar oldu eskidi hırkası

geçtiği ırmaklar tanıyamadı siluetini

adımlarını dolaştırırken, kan kavladı sözcükler

günden güne eksildi annelerin alışveriş listesi

dervişten alıp rüzgâra veren (ne-y?)

 

rüzgârdan karanlığa esen fütürist alametler

kirlenmenin telaşında

bilemedi kelebeklerin öleceğini

derviş gökyüzüyle bakıştı;

ondan ona taşınırken ölü kelebekler

gözlem evinde kimler vardı?

 

kim oturuyordu göğün katlarındaki evlerde

çimleri kim biçiyordu turkuaz bahçelerde

yeryüzünde öbek öbek insan yuvaları

duymuyorlardı gökten gelen uğultuları

 

"ol dedim oldu

öl dedim öldü" diyordu

 

sesin içinde sessizlik gevşiyordu

oldurduğu ışığı karanlığa öldürttü (mü?)

gök kubbenin altındakileri toprakta eritti,

yeşillenen ağaçları insana kestirdi (mi?)

 

sudaki yaşam da

gökte uçan hayvan da yitip gitti

 

"ben bu yolda ölmem" dedi derviş

 

altıncı gün yaratılan boşluğa düştü

o gün bu gündür düş görür

ileri geri, yabani tepelerde yürür

ve yedinci gün;

ilan edilen istirahatte

bütün bu olanlar için vergi kesildi (mi?)

 

peki

sen nasıl bir dervişsin?

gel bakalım, yeniden konuşalım

aydınlığa giden yolda sen

bir başına yürüdüğün için kirlendin

 

//madem bu yolda bin bir mana vardır 

madem her söz o yol üzerine!//

 

kirlerinden arın ve yenilen

eksilsen de

güneş tam tepeden vurduğunda

gölgeler biriksin ardında

 

boşluklar birleşsin

sıklaşsın saflar

 

ah baş döndürsün ışıklar

ışıklar…



 

HATİCE  TARKAN DOĞANAY