BAŞKALDIRMA FELSEFESİ VE BAŞKALDIRAN İNSAN OLARAK İNCE MEMED

“Ey Nesimi can Nesimi ol gani mihman iken
Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet eylemem…”

-Kul Nesimi

Giriş

İnsanlık, geçmişten bu yana çok zor şartlar altında yaşamını sürdürmüştür. Felsefe tarihinde özellikle 18. ve 19. yüzyıl siyaset felsefesi ile birlikte Hobbes, Locke ve Rousseau gibi filozoflar, doğa durumunda insanın hangi konumda olduğunu bizlere göstermiştir. Rousseau’nun ifadesiyle vurgulayacak olursak insan, özgür doğmuştur ancak her yerde zincire vurularak yaşamın içerisinde kalmıştır. Zincirleri kırmak için çaba sarf etmek, derinlikli düşünmek, bilinçli davranışlar sergilemek ve ‘hayır!’ diyebilmek gerekmiştir.

20. yüzyıl felsefesi ile birlikte varoluşçu felsefenin de temalarını oluşturan, yaşam-dünya-birey ilişkisini gösteren Albert Camus, zincirleri nasıl kırmak ve hayır, diyebilmek için ne gibi eylemleri gerçekleştirmemiz gerektiğini bizlere açıklamıştır. Felsefi antropoloji ile birlikte yaptığı felsefeyi güçlendiren Camus, çağında pek çok düşünürü etkilemiştir. Felsefeye yeni boyut kazandırıp, başkaldırmanın ne olduğunu açıklamış ve Başkaldıran İnsan eseri ile okura yeni perspektifler sunmuştur. Kaleme alınan çalışmada, ilkin Camus’nün başkaldırma eylemi açıklanacak ve Çukurova’nın insanını romanlarında anlatan, Torosların eteklerini kendine ilham eden, ağa-köylü ilişkisini açığa çıkaran yazar, Yaşar Kemal’in İnce Memed romanı üzerinde durulacaktır. Buradan hareketle İnce Memed’i başkaldıran insan olarak gösterilecektir. Böylece İnce Memed’in eylemlerine, yaşamına ve insanlar arası ilişkilerine bakılacak ve Camus’un başkaldırma felsefesi, roman üzerinden açıklanacaktır.

 

Camus ve Başkaldırı

 

20. yüzyılın hem edebiyat hem de felsefe alanında önemli bir konuma sahip olan Camus, gerek romanlarıyla, gerekse felsefi metinleriyle felsefe tarihi sahnesine ‘absürd’ ve ‘başkaldırma’ kavramlarıyla çıkmıştır. Kendini her ne kadar filozof gibi hissetmese de ele aldığı konular bakımından onu, varoluşçu düşünürler arasında sınıflandırabiliriz. Camus’nün de belirttiği üzere felsefi olan tek bir sorun vardır, o da intihardır (Camus, 2021: 21). İntihar, yaşam, ölüm vb. kavramlar varoluşçu felsefe temalarına kapı aralar. Camus’nün romanlarında işlediği temalar da dünya-birey veya ölüm-yaşam ilişkisi üzerine kurgulanmıştır. Dolayısıyla felsefi olan bir konu, içerisinde soyutluluğu barındırırken; Camus, edebi eserleriyle felsefi olan bir konu ya da kavramı edebiyat aracılığıyla somut hale getirip, konunun açık bir hal almasını sağlamıştır. Yaşam varsa, ölüm kaçınılmazdır. O halde ölüm olumsuz bir eylem değil, aksine insanı yaşama bağlayan bir gerçekliktir. Bu açıdan bakıldığında Camus, ölümden üç sonuç çıkardığını yazar: Tutku, özgürlük ve başkaldırı (Camus, 2021: 77).

İnsan, başkaldırma eylemi ile yaşama değerini verir konumdadır. Başkaldırı, insanı yaşamda var kılar. Descartesçi söylemin bir adım ilerisine gidersek şunu söyleyebiliriz: “Başkaldırıyorum, o halde varız!” Camus, başkaldırı eylemini, Başkaldıran İnsan başlıklı eserinde şöyle tanımlar: “Kimdir başkaldıran insan? Hayır, diyen biri” (Camus, 2018: 23). Yani, bir başka deyişle boyun eğmeyen insan, başkaldıran insandır. Bu noktada “Hayır!” demek, aynı zaman da “Evet” de demektir. Bu haliyle her başkaldırmada bir benimsemek ya da kabul etmek eylemleri de açığa çıkar. Camus, başkaldırı eylemini, Sisifos Söyleni eserinde şöyle ifade eder: “Başkaldırı, insanla kendi karanlığının sürekli biçimde karşılaştırılmasıdır” (Camus, 2021: 68). İnsanın kendi ile karşılaşması durumu, aslında insanın eylemleri ve dünya karşısında yapıp etmeleriyle karşılaşmasını imler. Bu haliyle başkaldırı, yaşam ve insanı ilgilendiren bir eylem olarak kendini gösterir.

Bizler, yaşam karşısına her ne kadar yabancı olunursa olunsun ya da insanlar arası ilişkilerimize ne kadar duyarsız kalınırsa kalınsın, içinde yaşadığımız dünyayı, toplumu ya da insan ilişkilerini yok saymamız mümkün değildir. Dolayısıyla başkaldırma,  hem dünyayı hem dünya içindeki varlığımızı, eylemlerimizi, devam ettirecek olan eylemdir. Başkaldırı eylemi ile insan önce kendi kendini evetler. Çünkü başkaldıran insan, bir değer oluşturan insan olduğu için başkaldırma da bir değer oluşturmaktır (Gündoğan, 2022: 138). Başkaldıran insan, üstün körü bir cesaretle başkaldırma yoluna girmez. Değer oluşturmak adına düşünür ve düşünerek hareket eder. Başkaldıran insan düşünen ve bilinçli insandır. Camus’nün ifadesiyle bilinç, başkaldırıyla doğar (Camus, 2018: 25). Köle, efendisine karşı eğer başkaldırıyorsa bilinç oluşturduğundan dolayı bunu gerçekleştirmektedir. Camus’a göre, başkaldırı haklarının bilincine varmış, bilinçli kişinin işidir (Camus, 2018: 31). Çalışmanın ilerleyen kısımlarında değineceğim üzere, İnce Memed, bilinçli bir şekilde haklarının farkındadır ve düzene karşı başkaldıran bir konumdadır. Öyle ki İnce Memed karakteri, yaşama bağlı olup pes etmeyen, kendi değerini bilinçli bir tavırla oluşturan ve köylülerin ezilmişliğine şahit olup başkaldıran bir karakterdir. Dolayısıyla insan, yaşamda sadece kendisi için değil aynı zamanda toplum için de başkaldırabilir.

 

Başkaldıran İnsan: İnce Memed

 

Eşitsizlik, hak, hukuk, adalet gibi kavramlar; sadece felsefe ya da siyaset gibi disiplinlerin konusu olarak kalmayıp edebiyat alanına da taşmıştır. Bazı kavramlar vardır ki edebiyat ile temellendirilerek işlendiğinde, okurun zihninde kalıcılık sağlar. İşte bu kavramlardan biri de ‘başkaldırı’ kavramıdır. Edebiyat tarihinde Yaşar Kemal olarak bilinen ancak asıl adı Kemal Sadık Gökçeli olan Adanalı yazar, başkaldırı kavramını İnce Memed romanında detaylarıyla işlemiştir. Dört ciltten oluşan roman aslında ağalık sistemine, kurulu düzene, haksızlığa ve eşitsizliğe başkaldırıdır.

Romanın üçüncü cildine bakıldığında, İnce Memed bir çatışma esnasında vurulur ve tüm çevre köylerdeki ağalar onun öldüğünü düşünürler. Ancak içlerinde bir kurt vardır. Eğer İnce Memed yaşıyorsa davasından vazgeçmeyecektir. İnce Memed’e halk sahip çıkar. Köylüler kendi aralarında şöyle konuşurlar: “İçinde bambaşka bir ateş yanar. Mecbur ateşidir o. İnce Memed dağa çıkmağa, Abdi Ağayı, Ali Safa’yı öldürmeğe mecburdu” (Kemal, 1984: 359). Dolayısıyla İnce Memed bir adaletin, düzenin ve eşitliğin peşindedir. Camus’nün deyişiyle, herhangi bir biçimde, herhangi bir yerde bizim de haklı olduğumuz duygusu uyanmadıkça başkaldırı olmaz (Camus, 2018: 23). O halde açıktır ki başkaldırının temelinde yatan şey, haklı olma durumudur. Eğer bir insan haklıysa başkaldırabilir ve eylemlerini sonuna kadar sürdürebilir. İçindeki başkaldırı eylemi ile hareket eden İnce Memed, insani bir düzen ister. Romanın yazıldığı 70 ve 80’li yıllara bakıldığında köylerde ağalık sistemi mevcuttur ve köylüler ağanın birer kölesi konumundadır. Köylünün işi, ağanın mülkü olan toprağını kendi toprağıymış gibi ekip biçmektir. Ancak burada köylü emeğinin karşılığını alamaz. Çünkü ağa, keyfince hareket eder. Buradan hareketle eşitsizlik, adaletsizlik, yabancılaşma ve başkaldırı başlar.

İnce Memed, yapılan haksızlıklara boyun eğmez. Diğer köylülerin gözünde boyun eğmediği için cesaretli bir kahramandır. Çünkü onların haklarını da kendi hakkıyla beraber savunur. Dağda vurulup bir süre ortadan kaybolan Memed, bir başka köy insanı tarafından iyileştirilir. Bir zamanlar eşkıyalık yapmış olan arkadaşı Battal Ağa ile aralarında geçen diyalogda Memed, dağda eşkıyalık yapmayı bırakıp bir başka köye gidip sakince sevdiği Seyran ile yaşamak istediğini, ne olursa olsun bu düzenin değişmediğinin altını çizer: “Ben ölümden korkmuyorum ağam. Ölüm bizim bugün değilse de yarın er geç yolumuzdur. Benim derdim büyük dert. Allah kimsenin başına vermesin böyle bir derdi. Düşman başına bile… Ben Abdi Ağayı öldürdüm, onun yerine Kel Hamza geldi. Onu da öldürdüm, bakalım kim gelecek… Ali Safa Beyi öldürdüm. Şimdiye kadar onun yerine birisi gelmişti. Onu da öldürdüm diyelim, bak Kerimoğlu’nun da başına Sabit Bey konuvermiş. Senin başında da Molla Duran Efendi var… Benim bütün bu öldürmelerim neye yaradı, bunu desene bana Battal Ağam? Binini öldürsem, iki bini gelecek...” (Kemal, 1984: 433). Böylelikle İnce Memed’in yakındığı durumun ne denli acı ve çaresizce olduğunu görürüz. Düzen değiştirilmeye çalışılsa da Memed; ağaların, beylerin, patronların bitmediğini vurgular. Bu noktada Battal Ağa’nın, İnce Memed’e karşılık cevabına da bakmak gerekir: “İnce Memed öldürülecek onun yerine Ali Memed gelecek, o da ölecek onun yerine Hasan Memed gelecek… O da öldürülünce Veli Memed gelecek… O da, o da, o da… Sen ne sanıyorsun oğlum Memed, İnce Memedler bitecek mi sanıyorsun? Her insanın içinde bir mecbur kurdu, bir İnce Memedlik, bir Köroğluluk kurdu var. Bir İnce Memed giderse bin, on bin, yüz bin İnce Memed gelir” (Kemal, 1984: 433-434). Bu cümlelerle zengin sınıfın, işçi sınıfa göre daha az olduğu görülür. Yaşar Kemal, insanın başkaldırmaya mecbur olduğunu ve başkaldıran insanların asla bitmeyeceğinin altını çizer. Alain Bosquet ile yaptığı bir röportajında şöyle der: “İnsanlık, başkaldırmaya mahkûmdur. Mecburlar, insanın içindeki başkaldırının eylemcileridir. İnce Memed’te dört roman boyunca bu başkaldırmaya mecbur insanın derinine inmek istedim” (Kemal, 2022: 170).

Camus’nün da belirttiği üzere, başkaldırının temel girişiminde adalet vardır. İnce Memed’te romanda bir nevi adalet dağıtır. Halkın/köylünün güvenini kazanmış, sözünün eri ve eşitliğin yanında bir başkahramandır. “İnsan, neden başkaldırmak zorundadır?” sorusunu Camus şöyle cevaplar: “İnsan, var olmak için başkaldırmak zorundadır” (Camus, 2018: 32). İşte bundan dolayıdır ki İnce Memed, kendini var kılıp yeni değerler yaratmak adına başkaldırmıştır. İnce Memed her ne kadar eşkıyalığı bırakıp dağlardan Çukurova’ya inmek istediğini söylese de, onun yakın çevresi düzlükte yapamayacağını belirtmiştir: “Gitme Çukurova’ya… Sen soluk aldıkça fakir fukaranın umudusun, istersen hiçbir şey yapma. Sen eşkıyalığı bırakacak cinsten bir insan değilsin, buna hiç umutlanma. Sen içinde başkaldırma kurduyla doğmuşsun, başka türlü yapamazsın” (Kemal, 1984: 534). Açıktır ki İnce Memed, eşkıyalığı bırakmak istese de köylünün umudu olarak yer ettiği için bu düşüncesinden vazgeçip adalet arayışına devam etmiştir.

Sonuç

 

Sonuç olarak bakıldığında İnce Memed romanı ile bir farkındalık uyanmıştır. Yaşar Kemal romanı zenginleştirmek adına derin metaforlara, mitlere, Divan şairlerine gönderme yapmıştır. Yabancılaşma durumu insanın önünde bir tehlike yaratmıştır. Dolayısıyla yabancılaşan insan, kendine yabancılaşmamak adına bilinçle hareket edip başkaldırmıştır. Camus’nün felsefesinde insan, bütün evren içerisinde yalnız ve yabancıdır. İnsan, bu duruma kendisi bir anlam yüklemelidir. Diğer varoluşçu düşünürler gibi insana ve yaşamın anlamına yönelen Camus, insanın kendi yabancılığının farkına varması ile dünyaya anlam yükleyecektir. Bundan dolayıdır ki ‘absürd’ karşısında insan, başkaldırıya yönelecek ve absürd durumu aşacaktır. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl her ne kadar başkaldırıdan uzak olsa da, İnce Memed gibi insanlar o güzel atlara binecekler ve yaşamın herhangi bir yerinde bizler karşısına çıkacaklardır.

 

BARIŞ ÇOKAZ

SATIR DERGİSİ

ARALIK 2022