ATLARIN ÇIĞLIĞI ÜZERİNE

Umut Şener, Roni Nasır Kaya'nın Atların Çığlığı adlı öykü kitabı üzerine yazdı.

19 Temmuz 2025

    Nerede duyulmuştu bu sesler? Sırtı karnına yapışmışken eğlence için faytona koşuldukları yerlerden mi? Filmlerin savaş sahnelerinde mi? Bir kumara alet edilmek üzere ölesiye koşturulacağı yere götürülmek için bindirildiği karavandan mı? Yılkıda dolaşırken Kazdağlarından, Iğdır’dan ya da Kapadokya’dan mı? Belki de kaçağa gidenlerin vurulduğu yerlerden, sınır boylarından, Roboski’den…

    Roni Nasır Kaya, tüm bu sesleri ve çok daha fazlasını duyup, duyduğuna karşı sorumluluk duyarak yazdığı öykülerini toplamış bu kitapta. Sekiz öyküden oluşan Atların Çığlığı, doğanın ve yaşamın parçalarını ait oldukları yerlerden seslendiriyor. Karakterler madun kimliği ile sesleniyor okurlara. Yarım kalmış bir çorabın tamamlanmak, kaçağa giden bir atın yoldaşı genç kadını korumak, cehennemden korkan Hacı’nın yanmaz kefenle gömülebilmek gibi dertleri var çünkü…

 

Umut Şener

 

 

Roni Nasır Kaya

    Van Çaldıran doğumlu Roni Nasır Kaya, 2002-2007 yılları arası Dicle Haber Ajansı’nda muhabirlik ve yöneticilik yaptı. Birçok önemli haberlere imza attı, 2008 yılında Finlandiya’ya göç etti. Orada da Helsinki Teknik Üniversitesinde Dijital Medya bölümünü okudu. Daha sonra çeşitli yapım firmaları ve televizyon kanallarında yapımcı olarak çalıştı. Kapatılan Gazete Karınca’nın editörlerindendi. Sinema çalışmaları devam ediyor.

    Seccade (2021) ve Besna (2021) adlı iki öykü kitabı, O Hal’de Gazetecilik (2023) söyleşi kitabı ve aynı isimde bir belgesel filmi var. Bazı öyküleri ödül almış, bir öyküsü de (Bir Dengbejin Hikâyesi) belgeselleştirilmiştir. Öykü ve yazıları birçok ajans ve dergide yayımlanmaktadır.

 

Atların Çığlığı, Arka Kapak Metni:

    Atların Çığlığı, insanın en çıplak haliyle yüzleştiği öykülerden oluşuyor. Yanmaz kefenler, kurşun sesleri, mazot yüklü atların titreyişi, bir kilim motifine işlenen gözyaşları arasında; zulme uğrayanların, susturulanların, görmezden gelinenlerin anlatıldığı çarpıcı hikâyeleri zaman zaman ince bir tebessümle, çoğu kez boğazda düğümlenen bir hüzünle okuyacak, düşünecek ve belki de içinizde siz de bir çığlık duyacaksınız…

    Birkaç saat sonra tekrar yola koyulduk, bu defa zifiri karanlıkta. Tanımadığım bir köye vardığımızda güneş henüz doğmamıştı. Köyün köpekleri bizi ilk karşılayanlardı. Hırlayan köpekler, kişneyen atlar, bağırarak konuşan insanlar, bütün sesler birbirine karışıp boşluğun içinde kayboluyordu.

    Yavaş yavaş ortalık aydınlanmaya başladığında etraftaki diğer atlar da görünmeye başladı. Bazıları kemikleri dışarıya fırlayacakmış gibi zayıf ve halsiz görünüyorlardı. Evlerin önünde üst üste yığılmış mavi bidonlar duruyordu. Genzimizi yakıp, gözlerimizi yaşartan keskin koku o bidonlardan geliyordu.