ŞİŞEDEKİLER

Bölüm 1

21 Haziran- 15 Eylül 1993- Gözyaşlarım.

Mantar tıpalı minik şişeyi yüzüme yaklaştırdım. Üzerine yapıştırılmış etiketteki yazıyı tekrar okudum, annemin yazısıydı. Şişeyi masaya bıraktım. Sabahtan beri altını üstüne getirdiğim odada hareket etmek zordu. Her yerde kıyafetler, çantalar, ayakkabılar, albümler… Bir iki koliyi ittirip yer açtım ve çalışma masasının sandalyesini çekip oturdum. “Bu kadar manyak olabilir misin anne!” diyerek gülmeye başladım. Gözyaşı şişesini tekrar elime alıp tıpasını açtım, burnuma yaklaştırdım, beklediğim gibi değildi, kokmuyordu. Şişenin ağzını kapatarak masaya bıraktım. Neden böyle bir şey yaptığını anlayamıyordum, gerçi neyini anlamıştım ki. Onun gibi duygusal bir insan değildim, hani ağlayıp da kendi gözyaşlarımı şişeye dolduracak cinsten… Rahmetli hep söylerdi zaten babana çekmişsin diye. Sen babana çekmişsin, ablan da bana. Ayağa kalktım. Komodinin üzerindeki telefonumu alıp ablamı aradım.

“Bizimkinin eşyalarının arasında ne buldum tahmin edemezsin?”

“Kızım bir merhaba deseydin önce.”

“Of abla. Ben ne diyorum, sen ne diyorsun. Acayip bir şey buldum,” diyerek sandalyeye geri oturdum.

“Ne buldun? Gizli sevgiliye yazılmış mektuplar falan mı?”

“Daha da acayip! Küçük bir şişede gözyaşlarını biriktirmiş, üstüne de tarih yazmış.”

“Yuh! Vicdan azabı çekelim diye yapmıştır.”

Şişeyi elime alıp “Bence bizimle alakalı bir şey değil bu,” dedim.

“Yok ya Aslı, öleceğini hissettiği an planı yapmıştır o.”

“Abla, doksan üç yılı yazmış üstüne, hatta tarih bile vermiş, yani bunun ölümüyle ya da bizimle ilgisi yok.”

“Sen üniversite için İstanbul’a hangi yıl gelmiştin?

“Doksan üç Eylül, de ne alaka?”

“Ne alaka ne demek kızım, sen üniversite sınavına girer girmez ‘kız evden gidiyor,’ diye ağlamaya başlamıştır.”

“Sen aynı sene boşanmamış mıydın?”

“Evet.”

“Demek sen boşandın diye ağlamış.”

“Eve geri döneceğimi sanıp ağlamıştır!”

“Öyle deme abla. Deliydi meliydi ama severdi bizi.”

“Kendi adına konuş.”

Ablamın annemle yaşadığı problemlere kafa yoracak halim yoktu, konuyu değiştirip bir süre daha konuştuktan sonra telefonu kapattım. Pencerenin yanına gittim. Oda, apartmanların çevrelediği arka bahçeye baktığından pek gün ışığı almazdı. Yine de şişeyi cama doğru kaldırıp aşağı yukarı çevirdim. Belli belirsiz bir ıslaklık görünce rahatladım, hala buradaydı.

Telefonum çalmaya başlayınca şişeyi arka cebime koydum.

“Aslı’m, güzel kızım başın sağ olsun.”

“Teşekkürler Semiha Teyze.”

“Ne zamandır arayacağım yavrum ama cenazeden sonra ben de kendime yeni gelebildim. Var mı bir ihtiyacın?”

“Teşekkür ederim teyzecim, yavaş da olsa işleri yoluna koyuyoruz.”

“Nereden geldi bu illet başımıza Aslı’m? Canım arkadaşımı birkaç ay içinde aldı götürdü!”

Diyecek bir şey bulamadım. Ama şükürler olsun onun söyleyecek çok şeyi vardı.

“Tek tesellim yıllar sonra Adnan’ına kavuşmuş olması!”

Onu bir de Adnan’a sormak lazım

“Ne dedin kızım duyamadım?”

“Yok bir şey Semiha Teyze.”

“Babanı çok erken kaybetti, çok. Sen de hemen peşine İstanbul’a gittin, iyice yalnız kaldı, e bir de ablanın boşanması var tabii.”

“Baba!”

Sandalyeye çöktüm.

Bölüm 2

“Ve başla!”

Masanın çekmecesini açıp, mantar tıpalı minik şişeyi çıkartıyorum. Yüzüme şaşkın bir ifade yerleştirerek havaya kaldırıyorum.

“21 Haziran- 15 Eylül 1993- Gözyaşlarım,”

Etiketin üzerinde yazan cümleyi sesli okuyorum. Şişeyi masaya bırakıp geriye doğru birkaç adım atıyorum.

“Kes!”

“Niye kestik şimdi?”

“Bu sahne içime sinmedi. Annenin yıllar öncesine ait gözyaşı şişesini buluyorsun ve şişeyi hızlıca masaya koyup geri çekiliyorsun.”

“Tekste öyle yazıyor ama.”

“Yazıyor yazmasına da biraz daha elinde tutsan, hatta tıpayı çıkarıp içine baksan, ne bileyim koklasan falan, daha inandırıcı olmaz mı?”

“Öyle diyorsanız öyle yapayım.”

“Yok tamam boş ver şimdi, bir sonraki sahneden devam edelim, gerekirse tekrar çekeriz.”

Etrafa serpiştirilmiş birkaç koliyi ittirip kendime oturacak bir yer açıyorum. “Bu kadar manyak olabilir misin anne?” diyerek gülmeye başlıyorum.

“Kes!”

Yerinden kalkıp yanıma geliyor. “Bu gülüşü beğenmedim,” diyor, “Gülerken bizi ağlatman lazım!  Bir daha çekiyoruz. Seyircinin ağlayacağından emin oluncaya kadar çekeceğiz.”

“Hocam istersen biraz önce istediklerini yapalım.”

“Tamam ne yaparsan yap, yeter ki ağlat.”

Yönetmenin istediklerini yaptıktan sonra kendi kendime telefonda ablamla konuşuyorum. Annemin gözyaşı şişesini bulduğumu anlatıyorum. Ablam annemizin bizi sevmediğine inanmış takıntılı bir karakter. Her cümlemde kendimi ve onu, gözyaşlarının bizimle bir ilgisi olmadığına inandırmaya çalışıyorum.

“Güzel. Bu telefonda konuşma işini iyi becerdin.”

Şişeyi alıp pencereye gidiyorum. Bir aşağı bir yukarı çevirip içinde gözyaşı arıyorum.

 “Buldum!”

Gülümseyerek kameraya bakıyorum.

“Kes! Otuz yılda gözyaşı mı kalırmış? Kimin aklından çıktı bu?”

Senarist kız atılıyor.

“Kalır hocam. Zaten bir damla bıraktık şişenin içinde. Bu şişeler gözyaşı biriktirmek için kullanılıyor.”

“Yahu bildiğin hediyelik gözyaşı şişesi bu! Otuz yılda ne kalacak içinde?”

Senarist kız kıpkırmızı kesiliyor. Mantık hatasına hiç tahammülü yok. “Film iki binde geçiyor hocam” diye çıkışıyor.

Yönetmenin de itiraz edilmesine tahammülü yok. “Kızım iki bindeyiz! Şu kadının telefonuna bak. İki binde böyle telefon mu vardı?” diyor.

“Tamam hocam, söyleyelim sanat yönetmenine değiştirelim telefonu.”

“Telefon sahneleri yeniden çekilecek, şişede de belli belirsiz bir ıslaklık olsun. Devam!”

Telefonumun sesi diye bangır bangır Karayip Korsanları’nın müziği ile çalıyor.

“Hocam bu müzik de değişmeli,” diyorum, “iki bin üçte çekildi bu film.”

Yönetmen, “Sıçtırtmayın yatağınıza her şeye itiraz ediyorsunuz,” diyerek kahkaha atıyor.

Senarist kız ne olduğunu anlamıyor ama yönetmenin kahkahalarına eşlik ediyor. Ortam biraz yatışınca çekime devam ediyoruz.

“Teşekkürler Semiha Teyze,” diyorum boş telefona, “yavaş da olsa işleri yoluna koyuyoruz.”

Biraz daha karşımdakini dinler gibi yapıp telefonu kapatıyorum. “Baba!” diyerek sandalyeye çöküyorum.

“Kes!”

“Hocam ne yazıyorsa aynısını yapıyorum. Niye sürekli kesiyorsunuz?”

“Canikom, güzel kızım! Sen başrol oyuncususun. Bu nasıl rol yapmak? Az önce ablanla birlikte babanızın öldüğü tarihi unutup kendi bencilliğinizde boğuldunuz. Semiha Teyzen söyleyince ancak hatırlıyorsunuz adamı. Bu suratla mı oturulur o sandalyeye?”

“Anladım hocam.”

 

BENÜL MERVE KUBANÇ

SATIR DERGİSİ

ARALIK 2022